Memur Sen ve aynı zamanda Eğitim Bir-Sen Sultanbeyli Başkanlığı da yapmış olan Göynük İlçe Milli Eğitim Müdürü Murat Şit öğrencilere eğitim verilen müfredatta kendi alimlerimize, değerlerimize ve bilim adamlarımıza yeterince yer verilmediğini belirterek müfredatın yeniden elden geçirilmesi gerektiğini söyleyerek bu konuyla ilgili bir yazı yazdı.
İşte o yazı;
İstanbul’un Fatihi Fatih Sultan Mehmet’in Hocası, İstanbul’un manevi fatihi olan Akşemsettin Hz.lerinin türbesi Bolu Göynükte. Bolu Göynük ilçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak Akşemsettin Hz.lerini anmak, yâd etmek ve gelecek nesillere, öğrencilerimize tanıtıp bilmelerini sağlamak amacıyla Akşemsettin Hz.leri adına; Akşemsettin Hz.lerinin de hocalığının yanında bir de bilim adamı kimliğini yani Tıbbi yönünü öne çıkararak Fen ve Matematik dallarında bilim olimpiyatları düzenledik.
Mikrobu ilk kez bulan bilim adamı sorusuna hemen hemen hepimizin vereceği ilk cevap Fransız bilim adamı Pasteur’dür. Oysa gördük ki; Akşemseddin Hazretleri Maddetü’l Hayat adlı eserinde Pasteur’den hem de 400 yıl önce hastalıkların temelinde gözle görülemeyecek kadar tohumcuklar vardır, diyerek mikrobu tanımlamıştır.
Akşemsettin gibi bir Büyük Veli’nin Bilimsel ve tıbbi yönünün bilinir kılmak ve farkındalığını artırmaya yönelik ilkini düzenlemiş olduğumuz GABİO ( Göynük Akşemsettin Bilim Olimpiyatları) yarışmasının ödül töreninde açılış konuşması için hazırlık yaptığımda baktım ki Akşemsettin Hz’lerinin ilk mikrobu keşfeden bilim adamı oluşunu gasp eden batı, geçmişimizin değerleri olan diğer bilim adamlarımızın da eserlerini ve buluşlarını çalmışlar.
Az önce ifade ettiğim gibi Fransız bilim adamı Pasteur’den 400 yıl önce mikrobu bulup tarif etmesine rağmen, bizlere ders kitaplarımızda mikrobu bulan nasıl ki Akşemsettin olarak değil de PASTEUR olarak öğretilmişse aynen onun gibi daha bir çok bilim adamımızın buluşları da yine ders kitaplarımızda bize öğretilmediğini, daha doğrusu yanlış öğretildiğini gördük.
Bize el-Battânî'yi anlatmak yerine Batlamyus anlatılmış.
Mesela İslam âlimlerinden el-Battânî isimli büyük bir astronomi âlimi var. Ama maalesef bizim kendi âlimlerimiz bize öğretilmemiştir. Bize el-Battânî'yi anlatmak yerine Batlamyus'u anlatmışlardır. Bizim kitaplarımız bu ismi yazar. El-Battânî'ye gelince ismi bile zikredilmemiş.
Bizim bugün trigonometride uyguladığımız- sinüs, kosinüs, tanjant, kotanjant mefhumlarını Müslüman âlimler icat etmişlerdir. Bu mefhumları ilk defa bulanlar Halife Me'mûn zamanındaki Müslüman âlimlerdir. Yani Trigonometrinin de sahibi de Müslümanlardır. Büyük Müslüman âlimlerinden Horasanlı Gıyaseddîn Cemşid, Risâletü'l-Muhitiyye adlı kitabında bir derecenin sinüsünü hesaplamış ve ilk defa trigonometri cetvellerini hazırlamıştır. Yine Pi sayısını ilk defa bulan ve rakamlarını hassasiyetle hesaplayanlar da Müslümanlardir. Müslümanlar sadece trigonometri ve astronomi ilimlerini kurmakla kalmamış cebir ilmini de kurmuşlardır.
Bitti mi elbette ki hayır. Bu gün kullandığımız rakamların sahibi de Müslümanlardır. Rakamların şekillerini bulup bugünkü toplama, çıkarma, çarpma ve bölmenin de kurallarını koymuşlardır.
Mesela eski Yunanlılar toplama çıkarma, çarpma ve bölmeleri yapamazlarmış. Çünkü onların rakam sistemleri buna uygun değildi. Batının medeniyetiyle övündüğü Roma ve Yunanlılar toplama ve çıkarmaları yapmak için çubuklarla çalışmışlar. Çeşitli boylarda çubuklar alıp bu çubukları uç uca eklemek suretiyle hesap yapmışlar. Romalıların bu gün dahi bildiğimiz “Roma Rakamları” vardı. Bu rakamlarla ne toplama ne çıkarma ne çarpma ne de bölme yapılamayacağı ortadadır.
Misal şimdi Müslümanlar olarak bizler onlara şunu desek: "Her şeyi size veriyoruz ama sadece şu bizim ondalık sistemimizi bize geri verin" desek, ortada onlara (Avrupalıya) ait hiçbir şey kalmayacaktır.
Cebir ilmini kuranlar da Müslümanlardır. Cebir ilminin adı dahi El-Câbir adlı İslam âliminden geliyor. Avrupalılar da buna El-Gebra (Algebra) diyorlar. El- Câbir demeye dilleri dönmediği için El-Gebra diyerek el-Câbir'in adına izafe etmişlerdir. Karekök almayı hem de küp kök almayı gösteren el-Câbir'dir. "Bir eşitliğin iki tarafına aynı miktar ilave edilirse veya çıkartılırsa, çarpılırsa veya bölünürse bu eşitlik katiyen bozulmaz" diyen el- Cabirdir.
Ayrıca yine logaritmayı bulanlar da Müslümanlardır. Bugün logaritma dediğimiz cetvelleri ve logaritma mefhumunu ilk defa bulan el-Harezmi adlı bir İslam âlimidir.
Fiziğin kurucusu İbn-i Heysem'dir. İbn-i Heysem, bugünkü atom ve molekül nazariyesini getiren insandır. İbn-i Heysem, bu atom ve molekül nazariyesine istinaden kırılma kanunlarını bulan bir İslam âlimidir. Ancak İbn-i Heysem Kimdir? diye sorsak tanımayı bırak ismini bile duyanımız yoktur.
Yine ilk defa atomun parçalanabileceğini söyleyen Câbir bin Hayyân isimli bir İslam âlimidir. Görüldüğü gibi Fiziğin de ve kimyanın da kurucusu yine Müslümanlardır.
Şimdi herkesi hayrete düşürecek bir başka hususa daha dikkat çekelim:
Yer Çekimi Kanununu ilk bulan olarak biz kimi biliyoruz, Newton’u biliyoruz. Nasıl anlatılıyor bize? Efendim işte Newton’un başına ağaçtan bir elma düşmüşte, Isaac Newton düşen bu elma sayesinde yerçekimi bulmuş. Ve bu sayede Dünya’nın merkezinin her şeyi kendisine çektiğini anlamış. Halbuki Yer Çekimi Kanununu ilk bulan yine Müslüman bir alim olan Câbir bin Hayyân'dır.
Ne zaman? Newton’dan takriben on asır önce. Yani Câbir bin Hayyân miladî 8. asırda yaşamış hâlbuki Sir Isaac Newton 4 Ocak 1643 tarihinde doğmuş, prensibinden ise Avrupa'da ancak 19. Asırda bahsedilmiştir. Ayrıca yine Câbir bin Hayyân bütün ilim tarihinde ilk defa laboratuvar kuran bir ilim adamıdır. Gözlem ve deney metodunu ilme getiren insandır. Hatta kendi laboratuvarında ilk suni hücreyi yapmış bir insandır.
Yine herkesin dikkatini çekeceğimiz ilginç bir şey:
Bugün Almanya'da Câbir b. Hayyân’ın eserleri üzerine doktora çalışmaları yapılmaktadır.
Ama ne yazık ki bizim kitaplarımızda, bizim okullarımızda, bugün Newton Prensibi öğretilir, Cabir b. Hayyân'ın adı bile bilinmez. Maalesef biz kendi âlimlerimizin, kendi büyüklerimizin, kendi değerlerimizin ne yazık ki farkında bile değiliz.
Bitti mi, elbette hayır. Eskiden tarih hikâyelerden ibaretti, ilk defa İbn-i Haldûn Mukaddime'sinde tarihin bir hikâye olmadığını, bütün insanların, milletlerin yaşayışlarını sebepleriyle, neticeleriyle inceleyen, bunların tahlilini yapan bir ilim olduğunu belirtmiş ve ilk tarih kitabını yazmıştır.
Müslümanların yaptıkları sadece bunlardan ibaret değildir. Müslümanlar, coğrafyada Halife Me'mûn zamanında, Harran Ovası'nda bildiğimiz arz daireleri, yani bugünkü ifadesiyle enlemler arasındaki mesafeleri de ölçmüş ve her iki enlem arasının 111 KM olduğunu tespit etmişlerdir.
İlk coğrafya haritasını çizen Piri Reis’tir
Yine coğrafya haritasını ilk defa çizen Piri Reis’tir. Piri Reis'in 1513 de çizdiği ve “Kitab-ı Bahriye” adlı kitabında yer alan harita bilinen ve günümüze kadar gelen en eski dünya haritasıdır.
Biz Amerika kıtasını ilk keşfedeni Kristof Kolomb olarak biliyoruz. Neden böyle biliyoruz? Çünkü bizim ders kitaplarımızda bu bilgiler bize böyle öğretildi. Çünkü biz her şeyde olduğu gibi bu bilgilerimizi de Avrupalılardan almış ve aktarmışız.
Hâlbuki Kristof Kolomb, Venedik'te İslam âlimlerinin kitaplarından, batıya doğru gidildiği zaman yeni kıtalara rastlanacağını okumuş ve öğrenmiştir. Kendisi de bu işi merak etmiş, gidip görmek için Atlantik okyanusuna açılmıştır. Kristof Kolomb Atlantik'te aylarca gitmiş ama bir türlü karayı bulamamıştır. Hatta öyle bir noktaya gelmiş ki gemisinin içerisindeki insanlar artık isyan etmeye başlamışlar.
‘Biz kaybolduk, Sen bilmediğin yerlere bizi götürüyorsun’ demişlerdir. O gemide bulunanların hatıra defterindeki notlarda Kristof Kolomb’un isyancılara " Az daha sabredin. Ben, Müslümanların kitaplarında, devamlı olarak batıya gidildiği zaman yeni karalara rastlanacağını okudum. Müslüman âlimler yalan söylemez. Bu karaya mutlaka varacağız."diyerek isyanı bastırdığını ve nitekim sabrederek devam edip nihayetinde Amerika kıtasına vardıkları bilinir.
Müslümanlar Olarak Dünyanın Gelmiş Geçmiş En Büyük Düşünce Sistemine ve Medeniyetine sahibiz.
Şimdi Müslümanlar olarak dünyanın gelmiş geçmiş en büyük düşünce sistemine ve medeniyetine sahip olmamıza rağmen, bu gün bizim ders kitaplarımızda yukarıda zikrettiğimiz her bir bilim dalının bizim medeniyet havzamıza ait âlimlerimizin, bilim adamlarımızın ve değerlerimizin isimlerini bilmiyoruz. Bunlar yerine onlardan çok çok sonra onlardan aldıkları ilimlerin üzerine ilaveler yaparak ya da hiç yapmayarak, aldığı(çaldığı) bilgileri sanki kendilerininmiş gibi sahiplenen batıya ait büyük(!) adamların olduğuna inanıyoruz. Avrupa'da bu şekilde, hak etmediği hâlde büyütülmüş insanlar vardır. Biz bütün bu buluşları, ilimleri onların bulduklarını zannediyoruz. Oysaki onlar, bu prensipleri Müslümanların kitaplarını okuyarak almışlardır. Günümüz tabiriyle çalmışlardır.
Son söz olarak ve bir eğitimci olarak, müfredatımızın sil baştan yeniden elden geçirilmesi gerekir. Elbette ki batıyı batılıyı tanıyacağız. Ancak önce kendimizi tanıyacağız. Önce medeniyet havzamıza ait geçmişimizi tanıyacağız. Yoksa batı hayranlığından, batıya karşı kendimizi küçük görme psikolojisinden( hastalığından) kurtulamayız.
Murat ŞİT
Yorum yazarak KPSS Cafe Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan KPSS Cafe hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler KPSS Cafe editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı KPSS Cafe değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak KPSS Cafe Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan KPSS Cafe hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler KPSS Cafe editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı KPSS Cafe değil haberi geçen ajanstır.